Suların Ülkesi Brunei

brunei map

Edebiyat kitaplarında gördüğümüz bir şiir, “orada bir köy var uzakta”. Gitmediğimiz için üzüldüğümüz, bize ait olduğunu derinden hissettiğimiz köylerimizi hissettiren bir şiir. Aynı zamanda tepeleriyle, kırlarıyla, yollarıyla, kuzularıyla çocukluktan kalma hüzünlü bir bağ kurduruyor. Peki, sadece Anadolu’daki köyler mi var zihnimizin derinliklerinde? Yoksa binlerce kilometre uzaklarda, Brunei’nin su köyü de ” gitmesek de görmesek de bizim köyümüz” olabilir mi? Edebiyatçılar toplum hafızasına sadece duygularını değil fikirlerini de işler. Ahmet Kutsi Tecer’in “Orada Bir Köy Var Uzakta” şiirinde de sadece sanat yoktur, uzaklarda bilmediğimiz ama bize ait olan şeylerin fikri vardır. Şiir, köylü ile şehirliyi derin çizgi ile ayırdığı ileri sürülmüş. “Gidilemeyen yer sizin değildir” düşüncesiyle tenkit edilmiştir. Cumhuriyet dönemi köy ve köylü ile araya mesafe koydurmaya çalıştığı söylenmiş. Ancak köyle aramıza mesafe koymak bize yakışmazdı. Yola çıkıyoruz. Hedefimiz bir milyon kilometreden daha uzak bir köy. Brunei su köyü.

Brunei seyahatimiz, bizden olan yerlere gitme ve uzaktaki bizden olanları yaklaştırma maksatlı yapılıyor. Ancak uçakla 13 saatlik uzaklıktaki Brunei’nin meşhur “su köyü” çocukluğumuzda hayallerimizi süsleyen köylerden oldukça farklı. En başta evler kırlarda, tepelerde değil, evlerin bahçelerinde koyun kuzular da otlamıyor.

Sudan sokakları olan köy

Su köyü, ana yerleşim yerinin hemen karşı kıyısında bulunuyor. Otobüs duraklarına benzer tekne bekleme yerlerindeki teknelerden birine binip karşıya geçebiliyorsunuz. Su köyü doğunun Venedik’i olarak biliniyor ve tarihi Venedik kadar eski. İlk yerleşim 1300’Iü yıllarda başlamış. Balıkçılar, Malezya’nın içlerinden gelip bugünkü köyün yerine su üzerine evlerini kurmuşlar.

brunei su köyü

Bugün okyanusun kara ile buluştuğu yerlere, kazıklar üzerine inşa edilerek kurulan köy evlerinin alt katı hep su. Yaklaşık 30 su köyünün tamamında evler, camiler, okullar hep su üzerine kurulmuş. Genelde 3-4 oda ve salondan oluşan evlerin iki kapısı var. Biri tekneye binmek için denize, diğeri ise karaya geçmek için deniz üzerindeki köprülere benzer geçitlere açılıyor. Ancak koyun yerine balık, tepe yerine dalga olan bu köy evlerinde yaşayanların hiç bilmediğimiz tarafları var. Onlar bizi ve İstanbul’u çok iyi biliyorlar. Onların dedeleri, nineleri bizimkiler gibi kulaklarına Osmanlıyı İstanbul’u fısıldamışlar, ümitle özlemle. Şimdi onlar da sahipleniyor ve gelmeseler de görmeseler de aynı şiiri, aynı duygularla İstanbul için okuyorlar.

Size çok enteresan gelebilir; ama Brunei’ye varışımızdan bir gün sonra gittiğimiz Malim ve Ayair gibi su köylerinde tanıştığımız insanlar İstanbul’un, Türkiye’nin günlük hayatından sordular. Malezya’dan 3 saatlik bir yolculukla Brunei’ye indiğimizde aslında içimizde tarifi mümkün olmayan bir ürkeklik ve korku vardı. Türkiye ile 2016 yılı içinde vizeleri kaldıran bu 400 bin nüfusluk küçük ülkede, nasıl karşılanacağımız ve giriş yapıp yapamayacağımızın tedirginliği daha ilk Brunei’li memur ile karşılaşmamızla bitti. “İstanbul, Welcome” sözü ilk önce rahatlattı; arkasından ise günlerce düşündürdü.

Brunei Darü’s-Selâm Devleti

Brunei 1950’li yıllarda kurulmuş, kendine “Darü’s-Selâm” adını vermiş. Yani “barışın, huzurun, merkezi olan Brunei devleti”. İslâmiyet ise bölgeye tüccarlar vasıtasıyla gelmiş. Bruneyliler önce kendileri Müslüman olmuşlar sonra da kuzeydeki adalara giderek oralara da İslamiyet’in ilk defa kendileri eliyle ulaşmasına aracılık etmişler. Şimdiki devletin de İslâmiyet ile yönetildiği söyleniyor. Kadınların tamamı tesettürlü ve erkekler işte ayrı, ibadet yerlerinde ayrı elbise giyiyorlar.

Brunei’nin sosyal ve siyasî hayatında dikkat çekici oranda Mekke Medine kültürü hâkim. Oradan ne gördülerse aynısını alıp getirmişler ve heyecanla uygulamaya çalışıyorlar. Bunda belki de Brunei tarihine derin iz bırakan Peygamber Efendimizin (s.a.v) nesebinden Şerif Ömer’in tesiri büyüktür. Şerif Ömer 16. Brunei sultanıdır ve kendinden önceki sultanın da damadıdır. Sultanın erkek çocuğu olmadığı için Peygamberimizin nesebinden bir zatı ülkesine davet etmiş ve uzun müddet onun neslinden sultanlık devam etmiş. Sonraki yıllarda ülkenin İslâmiyet ile olan irtibatı Cava Adası’nın Saba bölgesindeki medreseler vasıtasıyla devam etmiş. Şimdi, başta Ömer Ali Seyfeddin Camii olmak üzere ülkenin bütün camileri, Brunei sultanı ve halkı tarafından paradan kaçınmadan donatılmış. Su üzerindeki köy camilerine dahi halkın alakası dikkat çekici oranda iyi idi.

brunei ömer ali seyfeddin cami

Camilerin çoğunda sülüs hat kullanılmış. Bu da İstanbul’un camilerini hatırlatıyor. Çocukların ikinci safta hep beraber durmaları ise alışık olmadığımız bir görüntü idi. Gittiğimiz gün Perşembe gününe denk geldiği için akşam namazından sonra toplu, yüksek sesle Yasin-i şerif okuma merasimine denk geldik. Merasimden sonra ikram edilen yemek ise cemaat tarafından getirilmiş ve caminin mutfağında hazırlanmıştı.

Daveti, merasimi ve konuşmayı seven Bruneililer

Bruneili aileler, toplanmayı ve merasim tertip etmeyi çok seviyorlar. Ramazan Bayramı’ndan 3 hafta sonra gitmemize rağmen vardığımız gün bir eğitim firmasının Ramazan Bayramı daveti vardı. Okyanus ve su köyü manzaralı bir restorandaki davete aileler katılmıştı. Aileler bir ay geçse de Bayram davetlerini yapıyorlarmış.

Bunun dışında aileler haftada bir akşam, genelde de Perşembe günleri toplanıyorlar. Namazlar kılınıyor, dualar okunup konuşmalara geçiliyor. Malayca konuşan halkın çoğunluğu İngilizce de biliyor ve konuşmayı çok seviyor. Davette yöresel yemeklerdeki pirinç ve balık dikkat çekecek kadar fazla. Bizdeki unlu mamuller ve et ürünlerinin yerini tamamen almış durumda. Pirinç tatlısı, muz kızartması dikkat çekici idi.

Yağmur ormanları mı gece pazarı mı?

Ayrılmadan önceki son programı yapmakta kararsız kalmıştık. Muson iklimi ile meşhur yağmur ormanlarına mı gitmeli idik, yoksa Cava Adası’nın ve Malay kültürünün gündüz sıcağından kaçmak için kurulan gece pazarına mı? Biz gece pazarını tercih ettik. Geniş bir alanda, ışıklı otoparkı, meyve sebze, balık ve yöresel kıyafetler bölümlerindeki, farklılığı görünce, doğru bir karar verdiğimizi gördük.

brunei balıkPazarda yedi çeşit patates saydım ve her birinin ayrı yemeklerde kullanıldığını öğrendim. Kızartmalık muz, normalden ayrı satılıyordu. Bizdeki kebaplara benzer etler ise bal şerbeti ile soslanmıştı. Çok çeşitli balıklar kızartılıp raflara öyle dizilmişti ki alıcısını heyecanlandırıyordu. Közde Hindistan cevizi ise Hindistan cevizinin buraya mahsus bir uyarlamasıydı.

Ayrılacağımız gün, bölgenin sözü dinlenir kişilerinden Hacı Abdullah ile veda çayı içiyoruz. Yeşil çayın sütle ikramı, batı toplumlarında gördüğümüz bir adet. Ancak Hacı Abdullah, Brunei’yi anlatmayı çok seviyor. Anlattıklarını sizin için “temiz insan, temiz toplum” şeklinde özetleyebilirim. Müslüman Brunei’li aileler zengin de olsalar oldukça sakin ve sade görünüyorlar.

brunei sıbyanSon olarak burada akılda kalan iki şey oldu. Aileler çocuklarının eğitimine çok önem veriyorlardı. Öyle ki baba okuldan sonra sıbyan eğitimi için götürdüğü çocuğunu çıkana kadar 2-3 saat arabada bekliyordu. Yine bir anne, oğlunun hafızlığını tamamlatmak için onun okuduğu yerin yakınında bir ev tutup taşınabiliyordu. Bir diğer dikkat çekici nokta ise 16 yıl Cidde Büyükelçiliği yapan Ali Ömer beyin Anadolu kültürünü ve yemeklerini en detaylı yerlerine kadar bilmesiydi. Onunla İstanbul’dan binlerce kilometre uzakta bir Arap lokantasında, İstanbul’da yaygınlaşan çiğköfte dükkânlarını ve çiğköftedeki bulyonu konuşmak bunu gösteriyor olsa gerek.

Balıkçı Hacı İsmail’in Bir Günü

36 yaşına kadar köyünden hiç çıkmadan balıkçılık yapan Hacı İsmail’in bir günü şöyle geçiyor:

  • Sabah 6’da balığa çıkıyor. İki teknesi var ve genelde eski olanı kullanıyor.
  • Denizde gördüğü ilginç şeyleri toplamayı seviyor. Ağım serdikten sonra etrafı geziyor ve değerli olarak gördüğü odun, taş ve deniz ürünlerini topluyor.
  • Bir zamanlar 30 haneden oluşan köyde tek başına kalmış, ama baston koleksiyonu gibi uğraşları bırakmamış.
  • Öğlen evine döndükten sonra balıkları ne yapacağına karar veriyor. Evde bırakılacaklar, kurutulacaklar ayrılıyor
  • 13 çocuğu ve 2 torununun da hiçbirisi şimdi kendi işini devam ettirmeyi düşünmüyor. Abisinin oğlu ile işlerini devam ettiriyor.

İstanbul Gibi Bir Haliç Beldesi

Bunu görünce insanın İstanbul için kullanılan “Darus-selâm”, “huzur, mutluluk kapısı” aklına geliyor. Sadece ismen değil şehrin kurulduğu deniz ve karanın yapısı da İstanbul’u hatırlatıyor. İşte Fatih Sultan Mehmed Han’ın gemileri karadan yürütmeye başladığı yerden, Tophane’den baktıgınızda solda Üsküdar’ın konumunu hatırlatan su köyü var karşımızda. Solda ise “Topkapı Sarayı” ndan farklı olsa da aynı konumda Brunei sultanının sarayı.

Balık Çiftlikleri

balık çiftliği

Bruneililer protein deposu balıkları kilo da yapmadığı için mutfaklarından hiç eksik etmiyorlar. Sabah kahvaltısı balıkla başlıyor akşam yemeği balıkla bitiyor. Okyanusa açılan haliçlerde kurulan yüzlerce balık çiftliğinden birkaç tanesini geziyoruz. Konuştuğumuz balıkçılar işlerinden çok memnunlar. Su üzerindeki köylerde atadan, deden herkes balıkçı. Ancak son yıllarda balıkçılık modern tekniklerle yapılmaya başlanmış. Çin ve Tayvan gibi ülkelere mercan balığı ve kambur orfoz gibi balıkları yetiştirip ihraç ederek güzel paralar kazanıyorlarmış. Halk da balığı çok sevdiği için haftada bir gün açılan ve su üzerinde kurulan “su pazarında” bütün balıklarını satıyorlarmış.

Güney Asya’nın İncisi öd Ağacı

öd ağacıÖd ya da od ağacı bu bölgede altın madeni kadar değerli. Çünkü ağaçtan, değerli bir esans elde ediliyor. Şırınga vurulan 100 adet öd ağacı olan, başka da bir geliri olmayan aile, orta gelirli bir aile sayılıyor. Ağaca nasıl şırınga ediliyor diye merak ettik. 4-5 yaşına gelen öd ağacına deneyimli kişiler tarafından matkapla delikler açılıyor. Ya da ağacın kabuğu soyularak üzerinde havuzlar oluşturuluyor. Buralara biriken reçine, şırınga yöntemi ile çekiliyor. Her ağaçtan yılda bir defa reçine alınıyor. 10 yaşındaki bir ağaçtan 200 gram civarında esans kaynağı olan reçine alınabiliyor. Bu da 3-4 bin TL gibi bir rakama tekabül ediyor.

Brunei’den Notlar:

  • Brunei zengin bir ülke olarak biliniyor lakin insanları oldukça sade ve sıradan bir hayat sürüyor.
  • Aile arası bağın oldukça kuvvetli. Öyle ki haftada bir aile toplantıların hiç vazgeçilmeden yapılıyor. Önce yemek ikramı, arkasından Kuran-ı Kerim tilaveti yapılıyor. Zaten küçük olan ülkede insanlar beş vakit namazın her bir vaktini ayrı bir camide kılmaya çalışıyorlar. Bir günde ülkenin dört biryanında namaz kılmaya çalışan insanların sayısı az değil.
  • Havaalanının tamamına birden ezan okunduğunu duyduğum nadir ülkelerden birisi.
    Gece pazarından 5 çeşit patates, 4 çeşit muz saydım. Gördüklerimiz arasında en enteresanı da ışıl ışıl parlayan kebapların şekerli suya batırılmış olması idi.
  • Bu ülkede ebeveynler, çocuklarının dini eğitim alması için ciddi manada gayret ediyorlar. Gördüğümüz ,çocukların hocalarından daha arzulular.
  • Aslında ülkenin küçük olduğunu, Cuma Namazı kılarken Sultan ile öğle yemeği yerken Savunma Bakanı ile karşılaştığınızda daha iyi anlıyorsunuz.

İlgili içeriğimiz : İklimi de Sıcak, İnsanı da: Malezya

Bizden haberdar olmak için web sitemizdeki blog bölümünü, youtube kanalımızı ve sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.