Hayatın İçinden Hikayeler

Hikayelerin yaşandığı bir dünyadayız. İnsanoğlu dünyaya adamına attığı ilk andan itibaren büyük bir hikâyenin içine doğar. Hayatını maddesiyle ve manasıyla inşa etmeye başlar. Zaman geçtikçe hatıralar biriktirir yaşamında. Attığı her adım aldığı her nefes verdiği her karar yürüdüğü her yol yaşamında yazdığı metnin cümleleri gibidir aslında. Herkesin bir hikayesi olmalı. Etkilendiği kendisini duygulandırdığı hayatına yön verdiği tarihi ile bağ kurduğu kendisinden ders çıkardığı bir hikâyeye şahit olmalı insan.

 Gerçeklerle Baş Başa Kalmak

Hayatın içinden hikayeler Rohingyalı bir Müslüman

Budist zulmünden kaçan Rohingyalı bir Müslüman (Arakan Mülteci Kampları)

Selamün aleyküm. Rohingyalıyım. Şu an Bangladeş mülteci kamplarındayız. Burada tek çadırlarımızda bizlere yapılan yardımlarla yaşamaya devam ediyoruz. 3 oğlum 2 kızım var. Arakan’da köyümde geçimimi pirinçle sağlıyordum. Ayrıca evim tarlam ve bahçem de vardı. Buraya (Bangladeş) kaçmadan önce Myanmar’da çok zor zamanlar geçirdik. Myanmar’daki gruplar köyümüze sık sık baskınlar yaparlardı. Müslüman Arıkanlılara çok zor zamanlar yaşattılar. Kayıplar veren yakınlarımız oldu. Bende ailemle birlikte kaçmaya çalıştım. Yaklaşık 18 gün boyunca yürüdük. Yanımızda 5-6 kg civarında pirinç vardı. Pirinci yağmur suyuyla ıslatarak azar azar yerdik. Pirinç kalmayınca ormandan yabani otları yedik. Bir yandan arkamızdan gelen Myanmarlılardan kendimizi koruyor bir yandan hayatta kalmaya çalışıyorduk. Bazı akrabalarım kırık tekneyle okyanusa açılarak kaçmaya çalışmışlar. İnsanlar susuzluklarını kıyafetlerini okyanusa daldırıp suyunu sıkıp içerek gidermeye çalışmışlar. Burada herkesin farklı bir hikayesi var. İnsan bunları duyunca çok kötü oluyor. Bu kaçış esnasında bir kızım ve bir oğlumu kaybettim. Şu an kendilerinden haber alamıyorum. Şu an ne haldeler hayattalar mı yoksa vefat mı ettiler bilmiyorum.

Hayatın içinden hikayeler Arakan Mülteci Kampları

Arakan Mülteci Kamplarında yardım sırası bekleyen Müslümanlar

Tesadüften Öte Tevafuk

Hayatın içinden hikayelerDuygulanmama sebep olan bir hadiseyi de burada aktarayım. Ben televizyonda seyrederken bu sıkıntıları tabii ki bir Müslüman insan olarak tabii ki Müslüman din kardeşlerimin, o bebelerin, o annelerin o sıkıntılarını görürken içimin parçalandığını hissediyorum. Öyle düşünüyordum. Buraya geldiğimde çok enteresan hayata öyle bakıyorum ben hiçbir zaman tesadüf yoktur tevafuk vardır. Benim burada gittiğimiz ilk kampta küçücük 8-9 yaşındaki bebenin adını sorduğumuzda bana Sümeyye demişti. Ve benim bir tane kızım var onun adı da Sümeyye’ydi. Bu beni çok duygulandırmıştı. Bu rabbimin bir lütfuydu bana. Yani bunca insan arasından bir kız çocuğu karşıma çıkıyor ve ilk konuştuğum kız çocuğunun adı Sümeyye’ydi. Bu benim hayatım boyunca hiç unutamayacağım bir anı olarak bende kalacaktır.

Bir Tas Yemek

Benim de çok manidar bir hikayem var. Sizinle paylaşmak isterim. Bizler bir vesileyle Bangladeş’te bulunmuştuk. Orada bir yetimhaneyi ziyarete gittik. Yaklaşık 200 civarında bir yetim kardeşimiz vardı. Buradaki niyetimiz neydi? Hem onların yaşam tarzlarını görmek hem de dertleriyle hemhâl olmak olursa bir yardımımız diyerek. Bu düşünceyle gittik orada bulunduk. Buradan giderken de eş dost ve akrabadan birtakım kurban emanetleri almıştık. Gittik yetimhanede kurbanımızı kestik. Kurbanlar kesildi. Bunların yanında tabi ki onların da seveceği şekilde yağsız tuzsuz haşlanmış pilavla birlikte yemek ikramı olarak düşündük ve ikramda bulunduk. İkram esnasında yetim kardeşlerimiz pilavı yiyorlar ama pilavını bitiren tekrardan pilav almaya geliyor. Bu durum 3-4 defa tekrar edince hani kendi aramızda da bir “Acaba” dedik. “Hani et olmadı mı pişmemiş miydi?” gibisinden bir tereddüt ettik. Onların dilinden anlayan bir arkadaşımız vardı. 8-9 yaşında bir yetim kardeşimiz tekrardan gelip pilav istediğinde neden bu şekilde yapıyorsunuz yani pilavı yiyorsunuz etlere hiç dokunmuyorsunuz gibisinden sual ettiğinde yetim kardeşimiz o manidar cevabı verdi bizlere “Efendim uzunca bir süredir et yemiyoruz. Uzun zaman sonra et görünce gerçekten sevindik öncesinde pilavla karnımızı doyuracağız. Karnınız doyduktan sonra da etin lezzetine vererek yavaşça yiyeceğiz.” diye söyledi. Gerçekten o an şok olmuştum bizler için et karnımızı doyurabileceğimiz sıradan bir menü iken tatlı mesela o işin zirvesindedir. Ama oradaki yetim kardeşlerimiz için gerçekten bizim basit gördüğümüz et orada zirve olmuş. Ne oluyor pilavla karnını doyuruyor sonrasında eti zirvede görüp tadına vararak yavaşça yiyor. Bu hikâye gerçekten benim için  çok manidardı ve bu ne demek oluyor?  Bizim daha birçok insana ulaşmamız gerekiyor. Ben buradan bunu çıkarmıştım.

Bizden haberdar olmak için web sitemizdeki blog bölümünü, youtube kanalımızı ve sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.