Hafızlık: Bir Hafızın Hikayesi Al Fatih
Ana babanın rızasından, Hakkın rızasına uzanan bir yolculuk. Ömrünün en bereketli zamanlarını Hakka adama, hakikate yürüme yolculuğudur hafızlık. Dünyada Kelam-i İlahiyi ezberlemek ve yaşamak için çarıklarını sürüyerek yola koyulmaktır hafızlık. Bu yolda tedrisat vardır, ilmin her türlüsüne açılan, iyiliği emreden, kötülükten nehyeden oku diye hitap eden Mevla’ya götüren bir kapı vardır. Gurbetlik vardır o kapıda, gurbetliği göze alıp hasreti soluma, ana babanın elini öpüp duasını alıp, ilme hicret etmek vardır…
Hafız Al Fatih ile Röportaj
1-Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Benim adım el Fatih Türkiye’de bana Fatih diyorlar. Tabii Türkiye’de Fatih Sultan Mehmet diye meşhur olduğu için daha çok Fatih olarak adlandırılıyor. Türkiye geleli 3 sene oldu. Şu anda 4 sene oldu. Yani geriye dönüp baktığımız zaman yani gerçekten buraya geldiğimizden itibaren çok şeyler öğrendiğimi fark ettim. Tabi ilk Türkiye’ye geleceğimizi duyduğumuz zaman çok şaşırdım. Yani yurt dışından gelecektim diye. Tabi bir anne ve bir kız kardeşi bırakarak gurbette kalmak kolay bir iş değil. Yani herkesin yapabileceği bir şey değil ama buna katlanacağız.
2-Nerelisiniz? Nerede doğdunuz ve hafızlığa giden süreci bize anlatır mısınız?
Endonezyalım fakat Malezya’da doğup büyüdüm. Yaklaşık 16 senedir ailemle beraber orada kalmıştık. 2016 senesinde Endonezya’ya taşımaya karar verdik. İşte taşınmadan bir buçuk sene evvel Süleymaniye Hafızlık Kurumu ile tanıştık ve hafızlığımıza başladık. Yani hafızlık hikayem böyle başladı.
3-Hafızlık yapmaya karar vermede ne etkili oldu? Nasıl karar verdiniz?
Bir kelime ile söyleyecek olursak babam. Her şeyi kısaltacak olursam babamdır. Babam öğretmendi. Aynı zamanda da Hoca Efendi idi. Hoca Efendi diyen de benim kendisine. Çünkü kendisi mesai bittikten sonra esnaflara, evlere Kuran-ı Kerim okutuyordu. O zaman tabi ben küçükken hiçbir şey anlamamıştım. Yanında götürüyordu. Herhalde teşvik olsun diye. Kur’an-ı Kerim’e aşık olsun diye küçükken. Biraz daha büyüyünce Elhamdülillah anneme babama refakaten Kur’an-ı Kerim okuyabildik. Yani Kur’an-ı Kerim okuma temellerini öğrendik ve en sonunda çok mutlu oldum. Allah’a şükür Kuran’ı Kerim’i hatmedebildim.
4-Kaç yaşındaydınız?
O zaman da 8 yaşındaydık. Ondan sonra babam teşvik ediyordu bizi. O kadar hevesliydi ki beni eğitti ve o zaman da babama dedim ki “Babam ben artık kafama taktım ve hafız olmaya karar verdim.” dedim. Babam bunu duyunca çok mutlu oldu ve hatta yalan söylemeyeyim gözyaşlarını tutamadı ve ağlamıştı.
5-Bize ailenizden çevrenizden ve yaşadığınız yerden bahseder misiniz?
Ailem… Babam rahmetli oldu. Şu an bir tane annem var. Bir de kız kardeşim var. Kız kardeşimde aynı zamanda şu anda hafızlık yapıyor. Annem Cireboni şehrinden gelmişti. Babam da Banyuwang şehrinden gelmişti. Tabi Banyuwang şehri Doğu Cava’nın en doğusu ve Cireboni de Batı Cava’nın en doğusu aynı zamanda. Yani Bizim Cireboni’den Batı Cava’ya gitmek için otobüsle 24 saat. Tabii oradaki insanlar güler yüzlü ve yardımsever. Tanımadığı insanlara her halükarda canı gönülden yardımcı oluyorlar. Misafirperverlik tabii Endonezya ve Türkiye arasındaki kardeşlik eski zamanlardan beri de kurulmuş. Şöyle ki o zamanlarda Açe yolu denilen ticaret yolu çok meşhurdu. Endonezya’ya Müslümanlık Açe yoluyla girdi. Portekizlilerin sömürgesine karşı gönderdiği ordular ile yardımcı oldular. Daha sonra o zamandan beri tabii bizim kardeşliğimizde devam ediyordu günümüze kadar. Ve halen de bu kardeşlik Süleymaniye Hafızlık Kurumları’nda yapılan faaliyetlerde ifa edildiğini görüyorum.
6-Hafızlığa ne zaman başladınız? Süleymaniye medreseleri ile nerede tanıştınız?
Hafızlığa teşvik eden babam o zamanlarda 30. cüzden birkaç tane kısa süreleri ezberletiyordu. İşte babamın hevesini görünce ben de bayağı etkilendim ve her gün sürekli babama “Babam daha yeni süre yok mu? Ben bu sureyi ezberledim. Başka ezberleyecek süre yok mu?” diye ısrarlı bir şekilde istiyordum. Çünkü artık Kur’an-ı Kerim’e âşık olmuştum o zamanda. Daha sonra babam şöyle dedi Endonezya’nın tabiriyle “Sidiki sidiki laman lama ceribuki”. Yani şöyle Türkçe karşılığında da “Azar azar dağ olur.” Yani Türkçe tabiriyle “Damlaya Damlaya göl olur.” gibi bir şey.
İlk sene tabii sadece hazırlık denilen bir şey. Orada tecvit, mahareci huruf öğreniyorduk. Kısaca Kur’an-ı Kerim’in temellerini öğreniyorduk. Kur’an-ı Kerimi ağzımıza alıştırma süreci tabiri caizse. İkinci senede hafızlık yapmaya başladığımız zaman heyecanlı bir şekilde tabi devam ediyorduk. Endonezya’ya taşındığımız zaman, taşınmaya karar verdiğimiz zaman, tabi ben Süleymaniye Hafızlık Kurumları’na o kadar âşık oldum ki ayrılmak istemiyordum. Dışarıdaki medreseler hepsi aynı medrese, aynı Kur’an-ı Kerim okuyorlar aynı iş yapıyorlar. Amma velakin ne fark var? Bu soruyu sormak gerek. Her gördüğümüz fıkıh sayfalarında ilk sayfasında taharet bahsi ile başlıyor. Demek ki taharet her şeyden önce. Taharet namaz, zekât ve bütün ibadetlerden daha önemlidir. Çünkü taharet olmadan namaz kabul olur mu ki? Diğer medreselerde sadece ders olarak okutuluyor ama tatbik yok. Ama Süleymaniye Hafızlık Kurumları’nda aynı anda okutuluyor ve aynı zamanda da tatbik ediliyor.
Yani biz girdiğimiz zaman o giydiğimiz terlikle zaten etkilendik. Ondan sonra kapı nöbetçisi bizi karşıladılar. Ondan sonra çayları da ikram ettiler. Yani böyle bir şey diğer medreselerde görmemiştik. Daha ilk intiba derler ya ilk intiba. İlk intibamızı kazandık zaten. Öncelikle hiç yabancı hissettirmiyor. Yani önceden tanışmamış olmamıza rağmen hocalarımızla daha önceden tanışıyormuş gibi olduk yani. Çok samimi olduk. Böyle bir muhabbet kuramadık hiç kimseyle önceden. 2016 senesinde de Endonezya taşındık. İşte o sırada Punçak medresesinde devam ettik. Çok güzel bir yer. Yani benim için hayatım için önemli bir yerdi. Benim hafızlığıma o zaman yaptığım fedakarlıklara şahitlik eden bir kurstu. Yani işte ağladık, güldük böyle sevinçli olduk hüzünlü olduk. O zamanlarda tabi Punçak Medresesi şöyle bir avantajı var. Oranın havası çevresi yemyeşil. Havası tertemiz. Yani gerçekten hafızlık yapmak isteyen kişilere kolayca bir şekilde yapmasını sağlayan bir hava vardı. Elhamdülillah Punçak kursunda yaklaşık 13 ayda bitirmiş olduk hafızlığımızı.
7-Sizi hafızlığa motive eden güç neydi? Hafızlığınız bitince ne yaptınız? Sevincinizi nasıl paylaştınız?
Babam Hafız olmamı çok istedi. Kendisi Hafız değil ama yani babamın verdiği motivasyon, verdiği o enerji beni güçlü kılmıştı. Hafızlığımı bitirince ben bir sürpriz yapmayı düşünüyordum. Tabi gece otobüsle dönmeye karar verdik. Eve döndük. Evde hiç kimse yoktu. Sonra bir baktım ve amcalarıma sordum Annem babam nerede? Onlar da aslında korkarak söylüyorlardı. Korkarak değil de çekiniyorlardı. En son ısrarlı bir şekilde sorunca amcalarım da şöyle diyor: “Senin annen ve baban şu an hastanede. Baban kötüleşti. Şu an hastanede yatıyor.” Hastaneye gelince o sırada babam yatıyordu. Benim bildiğim güçlü babam… Benim sürekli motivasyon veren babam şu an uzanıyordu, yatıyordu. Zayıf sessiz hiçbir şey konuşamıyordu. Halbuki o zaman da babamı en mutlu edebilecek şeylerini anlatmak istiyordum.
Babamın şekeri vardı. Bunu biliyordum fakat bu kadar kötüleşeceğini bilmiyordum. Yanında bir makine var, o makine babamın kanını yıkıyordu. Bunu görünce hangi oğul ağlamaz ki. Artık gücü, takati yoktu babamın. O zaman da benim yapabileceğim sadece Kur’an-ı Kerim okumaktı. Yani Kur’an-ı Kerim okumaktan ve dua etmekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Babam kalkmadı, konuşamadı. Bir daha kursa dönmem gerekiyordu. Kursa döndüğüm zaman benim için çok zordu. Bütün derslerimi anlayamıyordum. Kafamda bambaşka bir şeyler var. Kendim zor şartlarda okuyordum derslerimi. Arada bir hafta geçti. Bir hoca beni çağırdı ve dedi ki: “Müdür seni çağırıyor odaya.” Odaya geldik ve o odada sadece ikimiz vardık. Bir ben bir o hoca. Ve kendisi: “Senin baban az önce vefat etmiş.” dedi.
Yani söylemek istediğim şey: “Babam hafız oldum.” Yüzüne karşı söylüyordum ama işte o sırada babam hiçbir şey anlamamıştı. Söylemek isterdim hafız olduğumu. Babamın hayalini gerçekleştiğini söylemek isterdim. Söyleyemedim…
8-Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?
Yani biz şu anda her ne kadar ailemizden 12 saatlik uçak mesafesiyle uzak olmamıza rağmen burada aile sıcaklığı hissettiren yardımsever insanlar var. Ben tabii ki muhacir olarak ensar kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Her zaman şuna inanırım ki: “Bir milletin ihyası kötülerin imhasıyla değil iyi nesilleri yetiştirmekle olur. Ben bu yolu tercih ettim ve gurbete çıktım. Ve şu anda Endonezya’ya, memleketime dönüyorum.
Son Yazılar
Suların Ülkesi Brunei
Fidan Dikmek Neden Önemli?
Kurallar Ülkesi: Singapur
Gönüllümüz ve refikimiz olun...
+90(216) 6508461
info@ifa.org.tr